Transformers: Rise of the Beasts (2023) – Transformers: Canavarların Yükselişi

            Bir gücü temsil eden veya bir kilidi açabilecek tek şey olan bir nesne veya bir anahtar düşünün. Bu nesneden sadece bir tane vardır ve iyilerin elinde iyilik için kullanılmaktadır ancak kötüler de bu nesnenin peşindedir. Kötülerin amacı bu nesneye sahip olup kötülüklerine alet ederek evrene hâkim olmak veya onu karanlığa boğmaktır.  Günümüzden yüzyıllar önce evrenin bir köşesinde iyiler ve kötüler bu nesne için karşı karşıya gelirler, kötüler nesneye sahip olmak istemektedir, iyilerse korumak. İyilerden biri veya birileri kendini feda ederek diğerlerinin nesne ile kaçmasına yardımcı olur. Sağ kalan iyiler olayın yaşandığı evrenin başka bir köşesine kaçarlar ve nesneyi de orada saklarlar. Yüzyıllar sonra, nesne yanlışlıkla birinin eline geçer, etkinleşir ve onu arayanlara “ben buradayım” sinyali gönderir. Mesajı gören iyiler ve kötüler büyük bir hırs ve heyecanla sinyalin geldiği yere koşarlar. Şimdi, yüzyıllar önce yaşanan savaş yeniden yaşanır, kan gövdeyi götürür, kötüler nesneyi ele geçirir ve tam zafere ulaşacaklarken son saniyede mucizevi bir kurtarıcı gelip tüm akışı tersine çevirir. Kötüler yenilir, iyiler kazanır, evren kurtarılır. SON.

            Ne kadar tanıdık bir senaryo değil mi? Sinema dünyası var olduğundan beri izlediğimiz yüzlerce film bu kurguyu işledi. Her zaman iyiler ve kötüler vardır ve bu iki taraf her zaman bir amaç uğruna savaşır. Bu amaç bir nesne, bir insan, bir inanç veya bir varoluş savaşı olabilir. Yüzüklerin Efendisi, Harry Potter, Karayip Korsanları, 5. Element, Avangers, Eternals, Dan Brown romanlarından uyarlanan filmler, hatta Elsa ve Anna… örnekleri çoğaltmak mümkün. Şimdi bu hikâyeyi alıp bir Transformers macerasına uyarlayalım.

Günümüzden yüzyıllar önce Transformerslar tarafından kolonileştirilmiş bir orman gezegeninde, evrimleşerek gelişen Maximaller yaşamaktadır. Gelişmiş bir hayvan-robot ırkı olan Maximallerin toprakları gezegen yiyen karanlık tanrı Unicron’un saldırısına uğrar. Unicron gezegeni yemeden önce Maximallerin elinde bulunan uzay zamanda portal açabilme özelliğine sahip olan “Transwarp” anahtarını ele geçirmek istemektedir. Bu anahtar sayesinde Unicron, daha fazla gezegene çok daha hızlı bir şekilde ulaşarak yiyebilecek hale gelecektir. Anahtarı ele geçirmek için gezegene Scourge liderliğinde Terrorconları ve beraberinde Predacon dronlarını gönderir. Terrorconlar ve Predaconlarla ilk defa bu filmde karşılaşıyoruz aynı Maximallerde olduğu gibi. Maximallerin lideri Apelinq, Unicron’un ordusu anahtarı ele geçirmeden önce diğer Maximallerin kaçabilmesi için kendini feda eder. Geri kalan Maximaller, Optimus Primal liderliğinde dünyaya kaçar, yerleşir, anahtarı saklar ve yüzyıllarca gözlerden uzak bir yaşam sürer. Bu arada Optimus Primal tam bir Optimus Prime hayranı, ismini de hayranı olduğu kahramanından almış. Filmin içinde bazen isimler karışmıyor değil.

1994 Amerika’sına, Brooklyn’e geliyoruz. Hikâyeye iki siyahi genç ekleniyor. Biri eski asker, elektronik uzmanı Noah Diaz, diğeri ise ulusal müzede stajyer olarak çalışan Elena Wallace. Bu iki genç hikâyenin akışını değiştiren olayları tetikler. Noah çaresizlikten satmak için bir araba çalmak zorunda kalır. Hepinizin tahmin edebileceği gibi o araç bir Transformers olan Autobotlardan Mirage’dır. Elena ise müzede gizemli bir kuş heykeli üzerinde çalışmaktadır. Bu sırada yanlışlıkla kuşun kırılarak dağılmasına sebep olur ve içinden yüzyıllardır kayıp olan Transwarp anahtarı çıkar. Anahtar etkinleşerek robot familyasının görebileceği bir sinyal yaymaya başlar ve Noah’ın içinde olduğu Mirage ve Autobotların lideri Optimus Prime başta olmak üzere tüm Autobotlar ve Terrorconlar müzenin bahçesine üşüşerek anahtarı ele geçirme savaşına tutuşur.

Günün sonunda Terrorconlar’ın lideri Scourge anahtarı ele geçirir, Unicron’a götürür ancak büyük bir sürpriz onu beklemektedir. Unicron’a ulaşan anahtar değil, iki parçasından biridir. Bunu fark eden Autobotlar hemen harekete geçip ikinci parçanın peşine düşer.

Terrorconlar iki parçayı da ele geçirip Unicron’a vermeyi, Autobotlar memleketleri Cybertron’a geri dönmeyi, Noah ise anahtarı yok edip dünyayı kurtarmayı amaçlamaktadır. Elena’nın yaptığı çalışmalar sonunda, anahtarın ikinci yarısının Peru’da gizli bir tapınakta olduğu anlaşılır. Autobotlar oraya doğru yola çıkar, Terrorconlar onların peşine düşer, Maximaller olaya dahil olur, anahtarın ikinci parçası bulunur, Terrorconlar ikinci parçayı da ele geçirir ve Unicron’un dünyayı yiyebilmesi için gereken portal açılır. Buradan sonra klasik finali izleriz. Son anda olayların akışını değiştirecek bir mucize yaşanır ve iki genç insanın da yardımıyla portal yok edilir, kötüler püskürtülür, Unicron’un ordusu yok edilir ve mutlu son.

Filmin özellikle Peru’da geçen sahneleri son derece güzel, heyecanlı ve de gazlı olmuş. Çok güzel bir müzik eşliğinde heyecan dolu bir aksiyonla iyilerin ve kötülerin savaşı yaşanıyor. Bu filmin bizce iki temel özelliği ve de güzelliği var. Birincisi filmin 90’larda geçiyor olması, bugünün Transformers hayranı çocuklarının yanı sıra o günün hayranı olan bugünün büyüklerine de selam çakıyor olması. Yani yapımcılar hem küçük hayranların hem de büyük hayranların kalbini kazanmayı başarmış. Diğer güzelliği ise bildiğimiz ve izlediğimiz Transformers hikayelerinden farklı olarak bizi geçmişe götürmesi ve evrene yeni ırklar ve karakterler eklemesi. İncelememizin akışında bahsettiğimiz karanlık tanrı Unicron, kötü ve dönüştürülmüş ırk Terrorconlar, acımasız savaşçı dronlardan oluşan Predaconlar ve son olarak hayvansal robot ırkı Maximaller. Bu yeni ırklarla birlikte gelecek dönem yapımlarının daha yeni hikayelerle seyirciye sunulmasını bekliyoruz. Hayatımıza giren Unicron’un hikayesi böyle yarım kalmayacaktır. Filmin kapanışında Noah’ın sonunda iş bulduğunu görüyoruz. Yeni patronu ona kartvizitini veriyor. Kartın üzerindeki logo tabii ki G.I. Joe logosu. Hayranların çok iyi bileceği gibi hem Transformerslar hem de G.I. Joe’lar Hasbro markası altında yer alıyor. Gelecek filmlerde aynı Marvel’in yaptığı gibi evrenlerin birleşmesini bekliyoruz. Marvel sinematik evreninde izlediğimiz birçok karakter End Game finallerinde birleşerek Thanos’a karşı savaşmışlardı. Şimdi önümüzdeki dönemde önce bir tane “G.I. Joe” filmi ve peşinden bir tane de “G.I. Joe ve Transformers” filmi bekliyoruz. Tahminlerimiz 2025 yılında gelecek olan bir filmde iki evrenin karakterlerinin birleşerek Unicron’a karşı savaşacakları yönünde. Bakalım, bekleyip göreceğiz.

Filmin özellikle Peru geçen sahneleri, Machu Picchu’nın atmosferini de göz önünde bulundurduğumuz zaman son derece güzel ve eğlenceliydi. Peru’dan önceki kısım size de biraz sıkıcı gelebilir ancak asıl aksiyon Peru’da başlıyor. Müzikler yine daha önce bahsettiğimiz gibi retro seçilmiş ve filme ayrı bir güzellik katmış. Her ne kadar spoiler uyarısı yapmış olsak da burada bahsetmek istemediğimiz bazı olaylar da var. Zaman zaman son derece üzüleceğimiz, zaman zaman son derece yükseleceğimiz dramatik ve eğlenceli anlar var filmin içinde. Transformers hayranları zaten filmi kaçırmayacaklardır ancak aksiyonseverleri de bu senaryosu klişe aksiyonu gazlı filmi izlemeye davet ediyoruz.

Önceki filmlerin yönetmeni olan Michael Bay bu sefer yapımcı koltuğunda yanında da tüm serinin baba yapımcısı Lorenzo di Bonaventura ve sinemanın dahi çocuğu Steven Spielberg var. Yönetmen koltuğunda ise Amerikalı genç yönetmen Steven Caple Jr. var. Daha önce genellikle dizi yönetmenliği yapan Caple Jr.’ın bu film Creed 2’den sonraki ilk büyük beyazperde deneyimi. Standart bir senaryo ve güçlü yapımcıları arkasına alan yönetmen, gayet iyi bir iş çıkarmış diyebiliriz.

            Eğlenceli, heyecan dolu ve orta yaş için nostaljik sayılabilecek bir film olan “Transformers: Canavarların Yükselişi” film incelememiz bu kadar, bir sonraki incelememizde görüşmek üzere sinemayla kalın, BiDünyaFilm’den ayrılmayın.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir