The Banshees of Inisherin (2022) Detaylı Film İnceleme
Yıllardır her gün görüştüğünüz, beraber içmeye gittiğiniz, uzun sohbetler ettiğiniz hatta çevrenizin de sizi bir arada göremeyince şaşırdığı “en iyi” arkadaşınız bir gün kalkıp artık kendisiyle konuşmamanızı söyleseydi ne yapardınız? Üstelik yaşadığınız yerin İrlanda’da ana karaya yakın, küçük, izole bir ada olduğunu, adada yaşayan çok az insanın da kendi işleriyle meşgul, dedikodudan başka eğlencesi olmayan, arkadaş alternatifi olamayacak kişiler olduğunu hayal edin. Arkadaşınız, isteğini her ne kadar kendince makul sebeplere dayandırabilse de yıllardır süregelen bir ilişkinin hiç tartışma ya da anlaşmazlık olmadan bir günde birdenbire sonlandırılması, pratikte çok da mümkün olmayabilir. Özellikle arkadaşlığı bitiren taraf amacını gerçekleştirmek için kendine zarar verecek kadar ileri giderse bu iş çok kötü sonuçlanabilir.
İrlandalı oyun yazarı Martin Mcdonagh’nın sinemaya adım attığı ilk uzun metraj filmi 2008 yapımı In Bruges, izleyici tarafından çok sevilmişti. Filmin tekniği, görselliği hatta müzikleri de beğenildi ama zekice yazılmış senaryosu, orijinal karakterler ve onların keyifli diyalogları daha çok konuşuldu. Bu filmle bir araya gelen İrlanda asıllı aktörler Colin Farrell ve Brendan Gleeson iyi bir ikili oldu. Yönetmen de ikiliyle çalışmayı çok sevmiş olacak ki dördüncü filmi “Banshees of Inisherin”de 14 yıl sonra yine bir araya geldiler.
2020 yılında tüm dünyayı saran Covid salgını sırasında eve kapanan ve bunun getirdiği bunalımla beraber varoluşsal sorulara cevap arayan pek çok insan gibi Mcdonagh da bu süreci yeni bir şeyler üreterek geçirmiş ve filmin senaryosu bu şekilde ortaya çıkmış. Sahip olduğu zamanı boşa geçirmiş olmak, bunu fark ettikten sonra hayata nasıl devam edeceğine karar vermek ve ilerlemek düşünceleri, filmdeki karakterlerden biri olan Colm’ün hissettiklerini yansıtıyor. Karantina süreci de olayların yalıtılmış bir adada geçmesi fikrini doğurmuş. Çevremizdeki dünya büyük ölçekte bir felaketle savaşırken hepimiz kendi kişisel meselelerimizle de uğraştık. Aynı şekilde filmde de adanın dışındaki ana karada iç savaş devam ederken, ada sakinleri bu kargaşadan yalıtılmış bir ortamda kendi meselelerine odaklanıyor.
Filmin çekimlerine Ağustos 2021’de İrlanda’nın batı kıyısında bulunan Galway Körfezinde’ki Inishmore Adası’nda başlanmış. İki ay sonra yani 23 Ekim 2021’de çekimlerin tamamlandığı duyurulmuş. Film çekiminin yaza denk gelmesi çoğunlukla yağmur ve gri gökyüzüyle donuk renkleri yansıtan İrlanda’yı yazın daha canlı renklerle görmemizi sağlamış.
Banshees of Inisherin ismini, aslında oyun yazarı olan yönetmen McDonagh’ın Aran Adaları üçlemesinin The Cripple of Inishmaan (1997) ve The Lieutenant of Inishmore’dan (2006) sonraki yayınlanmamış üçüncü oyunundan alıyor. “Inisherin” yönetmenin kurgusal dünyasında var olan adalardan biri, “Banshee” ise İrlanda kültüründe çığlıkları ve ağlamaları bir ölümün habercisi olarak kabul edilen dişi ruhlara verilen isim. İnanışa göre gece bir Banshee’nin ağlamasını duyan bir kişi yakında ailesinden birini kaybeder. Filmde bir Banshee’ye en yakın olan karakter Bayan Mccormik. Çoğu ada sakininin bir “cadı” olarak tanımladığı Mccormik, istenmediği zamanlarda ortaya çıkan ürkütücü bir tip ve gelecekteki ölümlerden bahsediyor.
Film 1923 yılında, iç savaşın sonlarına yaklaşmış olan İrlanda’nın batı kıyısındaki kurgusal İnisherin Adası’nda geçiyor. Padraic ve Colm, adadaki meyhanede içki içmek için her gün buluşan çok iyi iki yakın arkadaş. Ancak bir gün Colm içki içmeye gelmiyor. Padraic neyin yanlış olduğunu bulmaya çalışırken Colm artık onunla konuşmak istemediğini söylüyor. Padraic, açıklanamaz bir şekilde kopan dostluklarını yeniden kurmaya çalıştıkça, Colm daha da kararlı bir hale geliyor.
Başlangıçta Colm’un bu kararı, mantıklı bir temeli veya açık bir nedeni olmadığı için sapkın bir şekilde aptalca görünüyor. Padraic bariz bir şekilde nispeten sıkıcı bir insan: yerel bir süt çiftçisi, kız kardeşiyle birlikte yaşıyor ve bir minyatür eşeğe takıntılı. Ancak Colm’un bunları fark etmek için çok uzun zamanı varken birdenbire bir günde bu kararı vermiş olması herkeste merak uyandırıyor.
Padriac’ın ada sakinlerinden farklı bir kafada olan kitap kurdu kız kardeşi Siobhan, boşluğa düşen çaresiz kardeşine yardımcı olmaya çalışıyor. Colm’a giderek onunla konuştuğunda Colm; öldükten sonra hatırlanmak istediğini, artık hayatını bir şeyler üretmekle geçireceğini, kemanıyla yeni bir beste yapabilmek için zamana ihtiyacı olduğunu ve bu kıymetli zamanı Padraic’in boş muhabbetleriyle harcamak istemediğini söylüyor.
Colm amacına ulaşma konusunda o kadar ciddi ki, durumu düzeltmek için sürekli peşinden koşturan Padraic’e son bir uyarı yapıyor. Bundan sonra yanına gelip konuşmaya çalışırsa keman çaldığı elindeki bir parmağı keseceğini söylüyor. Bu olay ikinci kez olursa bu sefer dört parmağını kesecek ve artık keman çalamayacak.
Padraic saflığından ya da arkadaşının kendisine bu denli büyük bir zarar vereceğine inanmadığı için Colm’la iletişim kurma çalışmalarına devam ediyor ama çabaları işe yaramadığı gibi Colm da sözünü tutuyor ve dediğini yapıyor.
Bu arada adada arkadaş olma ihtimali olan insan sayısı o kadar az ki, Padraic köyün polis şefinin yarım akıllı oğlu Dominic ile takılmaya başlıyor. Dominic başta babasından gördüğü şiddet ve tacizin yanı sıra köy ahalisi tarafından da dışlanmış birisi. O da çok yalnız ve mutsuz. Hatta Padraic’in kız kardeşi Siobhan’a karşı platonik bir aşk besliyor ama karşılığını alamıyor.
Siobhan sadece Dominic değil tüm adadan uzak olmak ve başka bir hayat yaşamak istiyor çünkü adadaki yaşam O’nu tatmin etmiyor. Uzun zamandır orayı terk etme kararını erkek kardeşi Padraic yüzünden ertelediğini, söylemese de anlıyoruz. Ancak ilerleyen zamanda şehirdeki bir kütüphaneye yaptığı iş başvurusuna olumlu cevap aldığına tanık oluyoruz. Kardeşini de adayı terk etmek için ikna etmeye çalışıyor ama Padraic’in Colm konusundaki takıntılı inadını kıramıyor ve artık O’nu da kaderiyle baş başa bırakmak zorunda kalıyor.
Önce kız kardeşinden ayrılmak zorunda kalan sonra da Colm’un kesik parmakları yüzünden boğularak ölen evcil eşeğine veda eden Padraic de büyük bir farkındalık ve değişim yaşıyor ve Colm ile ödeşmeye karar veriyor.
Filmin başında çok saf ve kendini çok “iyi” bir insan olarak tanımlayan Padraic, hikâye ilerledikçe amaçları uğruna insanlara kolayca yalan söyleyebilen, sevdiği birinin de olsa eşyalarına zarar vermekten çekinmeyen “kötü” bir adama dönüşüyor. İntikam ve ödeşme duygularıyla hareket ediyor ve bu uğurda gözü hiçbir şey görmüyor. Yine filmin başında çok sert ve acımasız bir şekilde arkadaşına “senden artık hoşlanmıyorum” diyerek bir anda ilişkisini bitiren Colm ise film ilerledikçe kendini daha rahat ifade ediyor, bazen kendisine hak verdiğimiz de oluyor. Padriac ile ilişkisini sürdürmek istemese de mecburen iletişime geçtiği bazı zamanlarda arkadaşına karşı hala sevgi ve merhamet hissettiğini görebiliyoruz. Günün sonunda doğruları ve yanlışları, hataları ve sevaplarıyla iki İrlanda ada köylüsünün hikayesini eşsiz görüntüler ve komik diyaloglar ile izliyor, iki taraf ile de zaman zaman empati yapıyoruz.
Ayrıca iki yan karakter de özellikle dikkat çekiyor. İlki Padraic’in yerel halk tarafından evde kalmış ukala bir kız kurusu gözüyle baktığı kız kardeşi Siobhan. Tam bir kitap kurdu olan Siobhan, Colm’un altmışlarında ulaştığı farkındalığı daha erken bir yaşta yaşayarak kendini adadaki sıkıcı yaşamdan kurtarmayı başarıyor. Dikkatimizi çeken ikinci yan karakter ise adadaki en yalnız ve mutsuz kişi olabilecek Dominic. Sıkıcı hayatına giren beklenmedik arkadaşı Padraic’in çıkarları uğruna yalan söylediğini öğrendiğinde umursamayacağını zannediyoruz, ne de olsa başka arkadaşı yok. Ancak Dominic çok dik bir duruş sergiliyor ve tek arkadaşını kaybetmesine sebep olacağını bile bile O’na atar yaparak gemileri yakıyor.
Yeri gelmişken bahsettiğimiz karakterlerin her birini canlandıran oyuncular performansları ile göz dolduruyor. Başrolleri canlandıran Colin Farrell ve Brendan Gleeson rollerini adeta yaşıyor. Kız kardeş Siobhan delilerle dolu adadaki neredeyse tek akıllı insanı canlandırırken harika bir iş çıkarıyor. İrlanda’nın yükselen genç yıldızı Barry Keoghan da talihsiz Dominic rolüne derinlik katıyor.
Gerçek hayatta da filmin geçtiği 1923 yılının son aylarında İrlanda’da yaşanan iç savaş aynı iki arkadaşın çatışması gibiydi. Bir yıl önce İngilizlere karşı savaşta bir araya gelip bir bütün olan İrlanda halkı, savaş sonrasında kendi içine dönmüş, bu sefer de nedensiz yere kendi kardeşlerini, arkadaşlarını ve komşularını öldürür hale gelmişti. Filmdeki iki arkadaşın bir anlaşmaya varamadan giderek şiddeti artan inat ve çekişmeleri sonunda kendilerinin zarar görmesi gibi İrlanda halkı da böyle kayıplar yaşadı. Bu bağlamda filmin hikayesini bir İrlanda alegorisi olarak niteleyebiliriz.
Kimilerini gülmekten kırıp geçiren, kimilerine göre ise ciddi bir kurgusu olan 2022 yapımı film, 80.Altın Küre Ödülleri’nde “Müzikal veya Komedi Dalında En İyi Film” ödülünü aldı. Oscar Ödülleri için de en büyük adaylardan biri olarak görülüyor.