Okul Tıraşı (Brother’s Keeper) (2021) Film İncelemesi
Baskıcı toplumlarda yalan, bir direniş biçimidir.
Ferit Karahan
Pandemi sonrası Türk Sineması’nın en çok konuşulan ve konuşulmayı da hak eden filmi “Okul Tıraşı”nı inceliyoruz. Yönetmen Ferit Karahan, ikinci uzun metrajlı bu filminde kendi geçmişiyle yüzleşirken, yatılı okul tecrübesi olan veya Türkiye’nin doğusunda çok zor şartlarda yetişmiş ya da yaşamış insanların yüreğine dokunuyor. Bu konulardan bihaber olan izleyiciyi de şaşırtıp omuzlarından tutarak sallıyor ve sarsıyor.
Böyle dediysek sıkıcı, aşırı duygusal, ağlak bir film olduğunu sanmayın. Yönetmenin bilinçli tercihi olarak film; bazen gerilim, bazen polisiye gibi ilerlerken bazen de beklenmedik gülümseten sahnelerle bize nefes aldırıyor, böylece anlattığı hikâyenin ve oluşturulan atmosferin ağırlığına rağmen sonuna kadar sıkmadan, ilgiyle kendini izlettiriyor.
Kısaca yönetmen Ferit Karahan’dan bahsedelim; Marmara Üniversitesi mezunu olan Karahan, mezun olduktan sonra reklam ve tanıtım filmleri çekti. Yardımcı yönetmenlik çalışmaları ve ödüllü kısa filmlerden sonra ilk uzun metrajlı filmi “Cennetten Kovulmak” Altın Portakal Film Festivali’nde En İyi Film Ödülü’nü kazandı. “Okul Tıraşı” yönetmenin ikinci uzun metrajlı filmi.
Şehirden uzak, yatılı bir devlet okulunun sert ve disiplinli ortamında okuyan Yusuf, bir sabah hastalanan arkadaşı Memo’ya yardım etmeye çalışır. Ancak önce öğretmenler ve okul yönetimi, sonra da bulundukları coğrafyanın zorluklarıyla mücadele etmesi gerekmektedir. Bir okul dolusu ergen erkek çocuğuyla başa çıkmak için yüksek ses, aşağılama ve hatta fiziksel şiddet uygulamaktan çekinmeyen öğretmenler, önce Memo’nun hasta olduğuna bile inanmaz. Sonra okuldaki tek sağlık merkezi olan kapısının kilidi soğuktan donmuş ve yetkilisi yine bir öğrenci olan revire gönderilirler. Revir yetkilisinin elindeki kullanabileceği tek ilaç olan aspirin de çare olmaz. Memo’yu bir doktorun görmesi, bu yüzden de hastaneye götürülmesi gerekmektedir. Yusuf bütün gün kendi çaresizliğinin aksine, elinden bir şeyler gelebilecek olan yetişkinleri harekete geçirebilmek için okulun içinde ve karlarla kaplı bahçesinde oradan oraya koşturup dururken bizim de içimiz sıkılır. Yusuf’un tam aksine yetkiyi elinde bulunduran öğretmenler ve okul yöneticileri önce durumu umursamaz, sonra iş ciddiye binince kendi üstlerine kalabilecek olan sorumluluğun korkusuyla yüzleşir ve kendi aralarında çatışmaya ve hesaplaşmaya başlarlar. Bir yandan öğretmenler arasındaki kendilerini aklama telaşı diğer yandan kardan kapanmış yollar ve çekmeyen telefonlar, Memo’yu bir doktora ya da hastaneye ulaştıramama stresiyle herkesi iyice gerer. Sonunda Memo’nun başta sır gibi belirsiz olan rahatsızlığının sebebi teker teker ifadesi alınan karakterler ve sürpriz bir itiraf aracılığıyla ortaya çıkar.
Filmdekine benzer iki farklı yatılı okulda toplam 6 yıl geçirmiş olan yönetmen Karahan, filmin senaryosunu eşi Gülistan Acet ile birlikte yazmış. 2009 yılında yazılmaya başlanan senaryo, yıllar içinde değişip gelişerek son şeklini almış. Yönetmen oyuncu seçiminde de çok titiz davranmış. Özellikle esas çocuk oyuncunun seçiminde uzun süren bir arayış dönemine girmiş. 11 şehir gezip yüzlerce çocuğu izledikten sonra Yusuf’u oynayan Samet Yıldız’ın gözlerine bakınca aradığı oyuncuyu bulduğunu anlamış.
Film, Van’ın Bahçesaray ilçesinde bir okulda, sömestr tatilini de içine alan 26 günlük bir sürede çekilmiş. Soğuk ve yalıtılmış bir ortamda yapılan çalışmalar film ekibini oldukça zorlamış. Dışarı çıkmak isteseler de zaten gidecek bir yerlerinin olmaması, yolların çoğunlukla kapalı olması hatta kurtlar gelir korkusu ile bazen dışarı adım bile atamamak, hepsi için farklı bir deneyim olmuş. Yönetmen Karahan bu durumdan faydalanarak profesyonel yetişkin oyuncuları kostümleri ve makyajları hazır halde okulda bulundurmuş, öğrencilerle ilişki kurmalarını sağlamış. Kastın büyük çoğunluğunu oluşturan okulun gerçek öğrencileri, yetişkin rol arkadaşlarına gerçek birer öğretmen gözüyle bakmaya başlamış. Yeri gelmişken yetişkin oyuncular Ekin Koç, Melih Selçuk, Cansu Fırıncı ve Mahir İpek de bulunmak istemedikleri bir yerde, zor koşullarda çalışan öğretmenlerin sıkışmışlık hissini iyi yansıtıyorlar ve rollerinde sırıtmıyorlar.
Yönetmen Karahan, filmin sinematografisini tasarlarken filmdeki klostrofobik atmosfere girip sistemin daralttığı ortamı yaşayabilmemiz için 4’e3 görüntü oranı kullanmış. Omuz kamerası ile de bütün gün koşturan Yusuf kadar olayların içinde hissetmemizi ve o gerilimi yaşamamızı sağlamış. Gerçeklikten uzaklaşmamamız için de müzik kullanmamayı tercih etmiş. Filmde duyduğumuz tek müzik okulun zil sesi.
Bir derdi olan ve anlatmak istediğini oldukça sade bir yolla ifade eden film, bu sadelik ve gerçeklik duygusuyla izleyiciyi etkisi altına alıyor. Filmin dünyadaki ilk gösterimi 71. Berlin Film Festivali’nde yapıldı ve orada FIPRESCI ödülünü aldı. 58. Antalya Altın Portakal Film Festivali’nde En İyi Film, En İyi Senaryo ve En İyi Kurgu ödüllerini aldıktan sonra dünya çapında pek çok festivale katılarak ödüllerle döndü. Filmin izlendiği ülkeler şunlar; Hong Kong, Rusya, Güney Kore, İran, Çin, Almanya, İspanya, Sırbistan, İtalya, Polonya, Bosna-Hersek, Çek Cumhuriyeti, Finlandiya, İsrail, Tayvan, İngiltere, Brezilya, Kanada, Hollanda, Amerika, Hırvatistan, Katar, İsveç, Norveç, Estonya, İrlanda, Irak, Portekiz, Hindistan, İsviçre, Meksika, Avustralya, Yunanistan ve Fransa.
Okul Tıraşı son yıllarda çekilmiş en dikkat çekici Türk yapımı sinema filmlerinden. Hem üzerinde yıllarca düşünülmüş senaryosu hem vermek istediği mesajlar hem de konu aldığı insanların yaşamlarıyla dikkatleri üzerine toparlıyor. Film bir yandan ötekileşen veya ötekileşmek zorunda kalan doğu insanının dertlerini yaklaşık 1 buçuk saatlik bir süre için dahi olsa anlamamıza yardımcı olurken bir yandan da 90 öncesi doğan neslin ortaöğretim sürecinde yaşadıklarını hatırlamalarını sağlıyor. Filmin adının Oscar aday adayları arasında olma ihtimali de vardı ancak yerine başka bir film tercih edildi. Yine de anlatımı, mesajları ve aldığı ödüllerle uzun yıllar hatırlanacak bir film olmuş Okul Tıraşı.