Netflix-Black Mirror (2023) 6. Sezonun Tüm Bölümlerin Özetleri, Detaylı İnceleme ve Yorumları
Dört sene gibi uzun bir aranın ardından, hayranlarının merakla beklediği Black Mirror’un altıncı sezonu, 15 Haziran 2023 itibariyle Netflix’de gösterime girdi. Sezon, beş bölümden oluşuyor ve toplam izleme süresi beş saatin birkaç dakika üzerinde. Geçtiğimiz sezonlardan farklı olarak bu sezondaki bölümler, ağırlıklı korku ve gerilim unsurları üzerinden ilerlemiş. Black Mirror’un önceki sezonlarda genel teması teknoloji ve insandı. Bu sezonda da yine teknoloji ağırlıklı iki bölüm var ama özellikle “Beyond The Sea” bölümü, teknoloji ile alakalı gibi görünse de yine biraz gerilim teması ile ilerleyerek insan ilişkilerini ve zaaflarını merkeze alıyor. Tüm bölümlerde retro bir çizgi göze çarpıyor. Mekanlar, set ve yapım tasarımı ve çekim tekniklerinde retro bir atmosfer tercih edilmiş. Her bölümün hikayesi kendi içinde tutarlı ilerlemiş ancak doğal hayatın akışına ve normal insan davranışlarına ters durumlar da var. Her bölümü kendi içinde teker teker incelemeye çalışacağız. Beş bölüm ve toplam beş saatten oluşan bir sezonu, normal bir dizi sezonundan kısa olduğu için tek seferde inceleyebileceğiz ancak yine de uzun bir inceleme olacak. Bu arada kısaca Streamberry’den de bahsetmek istiyoruz. Bölümlerin ilk ikisi Streamberry platformuyla bağlantılı, özellikle ilk bölüm tam anlamıyla bu platform üzerinden ilerliyor. Logosu da kocaman kırmızı bir S harfi, aynı Netflix’in N’si gibi. Yapımcılar biraz Netflix’le dalga geçmek istemiş, hoş, dizinin platformu Netflix olduğu için doğrudan Netflix’in sahipleri de bu şekilde bakmış olabilir olaya. Kurguları, yüzde yüz Netflix benzeri olan dijital yayın platformu Streamberry üzerinden izliyoruz. Bu arada benim gibi meraklılar gidip bakmış olabilirler bu Streamberry gerçekten var mı diye, tabii ki yok ancak isim hakkı alınmış ve bir yetişkin sitesine yönlendirilmiş, hem de bu işlem 2011 yılında yapılmış. Yapımcılar bu durumu kontrol ettiler mi bilmiyorum ancak ya teliften ya da yönlendirilen web sayfasının yetişkinlere yönelik olmasından dolayı belki biraz başları ağrıyabilir, ağrımayabilir de bilemiyoruz.
Bölümlerin yönetmenlerine baktığımızda farklı isimler görüyoruz ancak her bölümün hikayesinde tüm serinin ana yapımcısı ve showrunnerı, aynı zamanda birçok bölümün de senaristi olan Charlie Brooker’ın imzası var. Brooker, Black Mirror gibi çok sayıda televizyon yapımı, dizi ve belgeselin de birçok departmanında imzası bulunan ünlü bir İngiliz yapımcı. Sezonun birkaç bölümünde çok ünlü veya hepimize daha önceki yapımlardan tanıdık gelecek oyuncular görev almış. Bölüm detaylarında bu isimlerden de bahsedeceğiz. Haydi şimdi tek tek bölümlere bir göz atalım.
Bölüm 1: Joan İğrenç Biri (Joan is Awfull)
Bir teknoloji firmasının insan kaynakları bölümünde çalışan Joan, iş ve özel hayatında yaptığı güvenli tercihler sonucunda risksiz, rutin bir hayat yaşamaktadır. Delidolu bir aşk yaşadığı eski sevgilisinden sonra nişanlandığı evcimen Krish ile macerasız, tekdüze ve kendisini yormayan bir ilişkisi vardır. İş hayatında ise adeta patronların maşası gibi onların mesajlarını insanlara iletirken kendi adına hiç sorumluluk almaz. Gün gelir bu hayat Joan’u sıkmaya başlar, bir gün terapisti ile konuşurken asıl hayalinin kendi kahve dükkanını açmak olduğunu, nişanlısı Krish’in akıllı ve ilgili biri olmasına rağmen monotonluğundan sıkıldığını ve eski sevgilisini unutamadığını itiraf eder. Otomatik pilota bağlanmış gibi hissetmektedir ve artık kendi hayat hikayesinin ana karakteri olmak istemektedir. Akşam eve geldiğinde Krish ile oturup televizyon izlemeye karar verirler. Streamberry platformunda izleyecek bir şeyler ararken “Joan İğrenç Biri” isimli diziyi fark ederler. Joan rolünü Salma Hayek oynamaktadır. Görünüşü ve saçı aynı Joan gibidir ve izlemeye başladıklarında dizinin bire bir Joan’un günlük yaşamını anlattığını fark ederler. Dizideki ev, Joan’un arabası, işi, hatta kullandığı diş macunu bile aynıdır. Tek fark; ekranda görünen Joan, gerçek hayattaki Joan’dan daha acımasız ve kötüdür. Joan dehşete düşer çünkü dizi ilerledikçe o gün yaşadığı her şey dizide yayınlanmaktadır. Psikolog ile görüşmesi, Krish’ten habersiz eski sevgilisi ile buluşmasında verdiği öpücük de dahil her şey ekrandadır. Önce Krish terk eder Joan’u, sonra işten kovulur ve arkadaşlarını da kaybeder. Joan kelimenin tam anlamıyla bütün dünyaya rezil olmuştur.
Joan, başına gelenleri anlamak için Streamberry yetkilileriyle temasa geçer. Şirketin avukatı Joan’un hayatını kullanmak için yasal izinleri olduğunu, platforma üye olurken bunlara izin veren bir formu onayladığını söyler. Günlük hayatta kullandığı teknolojiler sayesinde hayatının detaylarına ulaşan yapay zekâ ve buna bağlı bir süper kuantum bilgisayarı, topladığı verileri kullanarak Joan’un hayatını eşzamanlı olarak bir televizyon dizisine dönüştürmektedir. Yasal yollarla yapılabilecek hiçbir şey yoktur. Bu yüzden Joan yasal olmayan çılgın yollar deneyerek hayatını geri almaya çalışacak, bunu yaparken de hepimizi şaşırtan yeni gerçeklerle yüzleşecektir.
Olaylar her ne kadar biraz gerçek dışı biraz da fantastik gibi görünse de günümüzde kullandığımız mobil teknolojiler ile bu durum az da olsa mümkün. Cep telefonlarımız, akıllı saatlerimiz ve kullandığımız onlarca uygulama, anlık olarak bizi izliyor ve yaptıklarımızı kayıt altına alıyor. Mesela Google bizim ne zaman nerede olduğumuzu, çektiğimiz ve paylaştığımız fotoğraflar sayesinde kiminle olduğumuzu, hatta görüntü işleme teknolojisi ile ne yediğimizi bile izleyebiliyor. Bu örnekleri çoğaltmak mümkün. Özetle distopik bir evrende kullandığımız teknolojiler sayesinde, hakkımızda veya bize aitmiş gibi görünen yapay zekâ destekli bir kuantum bilgisayarın ürettiği sesler ve videoların olamaması için teoride bir engel yok. Tabii ki bu derece abartı bir kurgu sadece “filmlerde” olur diyerek payımıza düşen dersi çıkartmalıyız ve kişisel mahremiyetimize dikkat edecek önlemleri almalıyız.
Gerçekleşme ihtimalini kabul ettiğimiz bu çılgın olayların yanı sıra “yok artık” dediğimiz yerler de var. Mesela insanların hayatından toplanan verileri kullanıp işleyerek yeni hikayeler yazma becerisine sahip süper kuantum bilgisayarın bulunduğu binaya girmek o kadar kolay olmamalı, hadi binaya girdiniz, bilgisayarın çevresinde hiç mi güvenlik önlemi alınmaz ve bir baltayla yok edilebilecek kadar korumasız bir ortamda mı tutulur, bilemiyoruz. Bilenler bilir, günümüzde en basit veri merkezlerine bile bir sürü güvenlik prosedüründen geçerek girebilirsiniz.
Bu bölüm, yapay zekayla üretilen içeriklerin gerçek hayatta var olan organik içerik üreticilerin yerini nasıl kolayca alabileceğini gösterirken, gelecekte yapay zekanın hepimizin işini elinden alma olasılığını bir duvar gibi önümüze koyuyor.
Bölüm 2: Henry Gölü (Loch Henry)
Genç filmci Davis, yeni belgeselini çekmek için kız arkadaşı Pia’yla birlikte doğup büyüdüğü Loch Henry kasabasına gelir. Çekim yapacakları adaya geçmeden önce iki gün yalnız yaşayan annesinde kalacak ve Pia’ya çevreyi gezdirecektir. Pia, Davis’in annesi Janet ile tanıştıktan sonra kırdığı potlarla bazı rahatsız edici anlar yaşanmasına sebep olur. Nazik konuşmalarına rağmen tuhaf ve tedirgin edici davranışlarıyla dikkatimizi çeken Janet da Pia’ya pek yardımcı olmaz. Ertesi gün gölün çevresinde gezmeye çıkarlar. Pia, çevrenin görüntüsüne hayran kalır, bu muhteşem yerin turistlerle dolup taşmamasına hayret eder. Bu konu Davis’in çocukluk arkadaşı, bar sahibi Stuart ile buluştuklarında da konuşulur. 1997 yılında yaşanan cinayet ve sonrasında ortaya çıkan olaylar yüzünden, o güne kadar turistle dolup taşan kasabaya artık kimse gelmemektedir. Barında sinek avlayan ve eski yoğun günlerini özleyen Stuart, o yıl yaşananları Davis’e anlattırır.
Olaylar kasabayı ziyaret eden genç bir çiftin ortadan kaybolmasıyla başlamış, köyün üst tarafında bir çiftlikte anne ve babası ile yaşayan yarım akıllı Iain Adair’in bir gece barda sarhoş olup çift hakkında konuşmaya ve küfretmeye başlamasıyla birlikte, o sırada polis olan Davis’in babası Kenneth, duruma müdahale ederek Iain’ı bardan çıkarmış, ardından çiftliğe giderek konuşmak istemiş. Iain, önce Kenneth’i omzundan vurmuş, daha sonra elindeki tüfekle anne ve babasını öldürmüş, sonra da intihar etmiş. Ardından çiftliği arayan polisler, alt katlarda gizli bir işkence odası keşfetmişler.
Soruşturma devam ettirildiğinde de o odada işkence yapılarak öldürülen toplam 8 kişinin cesedine ulaşılmış. O tarihten sonra da gelen turist sayısı giderek azalmış ve Loch Henry bir hayalet kasabaya dönüşmüş. Bu arada o gece hafif yaralanan Kenneth, tedavi gördüğü hastanede bir enfeksiyon geçirerek kısa zaman sonra ölmüş.
Hikâyeden çok etkilenen Pia, bu konuda bir belgesel çekmek için Davis’i ikna etmeye çalışır. Davis bu kadar kişisel bir konuda film yapma fikrine mesafelidir. Ama Pia o kadar çok ısrar eder ki, Davis yapmazsa kendisi yapacaktır. Davis de çaresiz kabul eder ve çalışmaya başlarlar. Yapımcılara bu fikri kabul ettirmek için de Davis’in babasını kaybetmesine bu olayın sebep olduğundan bahseder hatta olayların yaşandığı çiftliğe girerek orada çekim yapacaklarını söylerler. Babasından kalan eski bir kamera ile çiftliğe çekime giderler. Tüm gün çekim yaptıktan sonra eve dönerlerken yolda bir kaza geçirirler. Yaralanan Davis, geceyi hastanede geçirecektir. Pia, Janet ile eve döner ve gün içinde çektiği görüntüleri incelemeye başlar. Kayıtta kullandıkları kasetin altından çok eskiye ait korkunç görüntüler çıkar. Gerçekler zannettiklerinden çok farklıdır ve bir an önce her şeyi Davis’e anlatması gerekmektedir. Pia, bu işe girmenin bedelini çok ağır ödeyecektir.
Neticede belgesel tamamlanır, büyük başarı kazanır. Loch Henry yine eskisi gibi popüler bir yer olur, turist dolar. Ancak bölümün başında idealist bir yönetmen olarak, nadir yumurtaları koruyan bir adamın belgeselini yapma planlarını, daha sonra kız arkadaşının da gazına gelerek insanların kolayca tüketeceği, yoğun ilgi görecek, yapımcıların da tereddüt etmeden kabul edeceği bir “cinayet belgeseli” yapmaya dönüştüren Davis’in kazandığı başarının ardından hissettiği yokluk ve tükenmişlik hissi bizim de içimize işler. Bu bölümün son zamanlarda yükselişte olan, örneklerini Netflix’te de bolca görebileceğimiz “Jeffrey Dahmer” ve “Ted Bundy” gibi gerçek suçluların hayatını anlatan yapımlarla ilgili iyi bir eleştiri olduğunu düşünüyoruz.
Bölüm 3: Beyond The Sea (Denizin Ötesinde)
Alternatif bir evrende 1969 yılındayız. Evler, arabalar ve mekanlar son derece retro ancak teknoloji bizim bildiğimiz 69’dan biraz farklı. İki adam, toplamda altı sene sürecek olan görev için uzaya gönderilir. Geliştirilen bir teknolojiyle adamlar uzaydayken bir tür teleportasyon tekniği sayesinde dünyadaki replikalarına sözgelimi bilinçlerini gönderebiliyorlar. Bu sayede uzaydaki bedenleri uykudayken bilinçleri bir tür android olan replika bedenlerinde aileleriyle birlikte olabiliyor. Kollarındaki saatler aracılığıyla, kendileri uykudayken gemide oluşan herhangi bir sorunda sistem tarafından uyarılıp soruna müdahale etmeleri için geri çağırılıyorlar. Senaristimiz Charlie Brooker, bu sefer gerçekte olması kesinlikle imkânsız bir teknoloji kurgulamış. Özellikle dünyadaki replika bedenler o kadar kusursuz ve gerçek ki normal insandan bir farkları yok. Görevin ikinci yılında bir gece astronotlarımızdan David, replika bedeniyle dünyadaki evinde uykudayken evine bir grup hippi gelir. Hippiler, David’in replika bedeniyle birlikte bütün ailesini katleder ve gidip polise teslim olurlar. Hippilerin derdi; doğanın dengesinin bozulması, olağan akışa müdahale edilmesidir. Onlara göre insanlar tarafından yaratılmış bedenler ve bilinç transferi, doğaya karşı bir tür başkaldırı ve meydan okumadır. Onlar bu sapkınlığa son vermek üzere David’in evinde bu katliamı gerçekleştirir.
O sırada dünyadaki bedeniyle ailesinin yanında olan Cliff, olayları duyar, gerçek bedenine dönerek gemide perişan haldeki David’i teselli etmeye çalışır ama işe yaramaz. Replikası yanarak yok edilen David’in artık dünyaya dönme şansı yoktur. Cliff bu duruma çok üzülür ancak yapabileceği bir şey yoktur. Bu olayın üzerine Cliff dünyadaki bedeniyle evindeyken karısına olanlardan bahseder. Karısı önce sorar; “David’e yeni bir beden yapılabilir mi?” Cevap olumsuzdur çünkü bu bedenler, kullanıcıları dünyadayken özel olarak üretilmiştir ve yeni bir tanesi için kullanıcının kendisine ihtiyaç vardır. Bunun üzerine karısı bütün olayları tetikleyecek olan diğer soruyu sorar; “David, Cliff’in bedeniyle dünyaya gelebilir mi?” Aslında son derece iyi niyetle ortaya atılan bu öneri, zamanla işlerin karışmasına ve bir felakete dönüşmesine sebep olur. David ve Cliff küçük bir anlaşma yaparlar, Cliff uzayda haftada bir gün bir saat spor yapmaktadır, David bu arada dünyaya Cliff’in bedeniyle gelebilecektir. Bu gelip gitmeler sonunda David, Cliff’in karısına âşık olur, Cliff bunu bir şekilde öğrenir, aralarında büyük bir çatışma yaşanmaya başlar. Bir gün uzayda meydana gelen bir arıza sırasında David, Cliff’den habersiz olarak dünyaya gider ve Cliff’in bütün ailesini katlederek öldürür. Çünkü Cliff, kaba saba bir adamdır ve son derece güzel ve kibar olan karısıyla sevimli oğlunu hak etmiyordur hatta David’in başına gelenlerden sonra Cliff’in mutluluğu O’nun için adaletsiz gibi görünmektedir. Bu yüzden karısını ve oğlunu öldürür ve böylece bölüm biter. Hem de öylece biter. İki adam sonsuz uzayda baş başa kalırlar.
Bölüm herhangi bir bilim-kurgu, gerilim gibi başlayarak romantik bir drama doğru evriliyor. Özellikle David’in dünyaya Cliff’in bedeniyle gelip gitmeye başladıktan sonraki bölümlerde, başta ciddi bir gerilim yaşanıyor. Cliff’in kabalığının tersine David, Cliff’in karısı Lana için çok cazip bir alternatif haline geliyor. Yani âşık olduğu adamın bedeninde özlediği kibarlık ve romantizme sahip başka bir ruh var gibidir ancak her ne kadar David, Lana’ya yanaşmaya çalışsa da Lana buna izin vermez. Lana’nın savunmacı tutumuna karşı David gözü dönmüş bir şekilde olayların gerilmesine neden olur ve bu korkunç son yaşanır.
Bölümün konusu ve kurgusu aslında son derece güzeldi ancak hem hikâyenin evrildiği nokta hem de ucu kapatılmış çözümler biraz kaçamak sonuçlar doğurmuş. Mesela Lana, Cliff’e sorduğunda David için yeni bir beden yapılamaz cevabı almıştı. Peki yeni bir beden yapılamayan bir insan başka birinin bedenine nasıl girebiliyor? Bu mükemmel teknolojiyi üreten uzay teknolojileri şirketi neden dünyadaki replika bedenlere bir şey olursa diye yedeklerini üretmeyi akıl edememişler? Senaryoda bu komik durumu yaşamamak için aslında Lana’ya hiç bu soruyu sordurmamaları gerekiyordu. Başka bir insanın replika bedenine bilincini transfer edebiliyorsan yedek bir bedene de edebilmelisin. Öte yandan bir diğer saçmalık ise, bölümün tamamında ve bu olaylar yaşanırken hiçbir yetkili konuya dahil olmuyor. Koskoca uzay teknolojileri şirketinin bir yöneticisi de duruma müdahale edip David’in yaşadığı trajik olaya destek olmuyor veya David, Cliff’in bedeninde dünyaya geldiği zaman çıkıp, böyle bir şey yapamazsınız diye müdahale etmiyor. Sanki iki arkadaş bu teknolojileri son derece kısıtlı imkanlarla üretmişler ve tamamen yalnızlar. Senarist böyle olmasını tercih etmiş saygı duyuyoruz ama bu durum nereden bakarsak bakalım tutarsız ve anlamsız.
Bu bölümü izlerken bizim aklımıza gelen ise bambaşka bir sondu. Belki bölümü sevmeyenler için alternatif olacak son fikrimizi sizinle de paylaşmak istiyoruz. Hikâyede David ve Cliff’in evleri birbirinden çok uzak. Evleri birbirine çok da uzun sürmeyecek bir yolculukla varılabilecek şekilde yakın olduğunu ve David’in ailesini öldüren hippi çetenin teslim olmadığını düşünelim. David’in, Cliff’in bedeniyle her hafta bir saatliğine dünyaya gelişinde geçireceği zamanı bir sürek avına çevirerek hippileri tek tek yakalayıp acılar içinde ölmelerine sebep olarak intikam aldığını düşünelim. Bu özeti siz de hayal gücünüzde geliştirebilirsiniz. Böylece son derece güzel başlayıp romantik bir trajediye dönüşen hikâye, bizce daha sürükleyici bir intikam hikayesine dönüşmüş olurdu. Ne dersiniz, sizce de daha heyecanlı bir son olmaz mıydı? Bu arada bölümün başrol oyuncuları Cliff’i canlandıran “Breaking Bad” dizisinden tanıdığımız Aaron Paul ve David’i canlandıran başta “Lucky Number Slevin” olmak üzere birçok yapımda yer alan Josh Hartnett, başarılı oyunculuklarıyla göz dolduruyor. Özellikle Aaron Paul, iki ayrı karakteri tek bedende canlandırdığı sekanslarda son derece iyi bir oyunculuk sergilemiş. Toplamda seksen dakika kadar süren bölüm, gerilimi arttırarak biraz daha uzatılabilseymiş gayet güzel bir uzun metrajlı film olabilirmiş. Black Mirror’un genel olayı her dizi bölümünün bir film gibi kurgulanması ancak içlerinden bazıları özellikle uzun metrajlık sivriliyor, bizce bu bölüm bu hikayeyle, bir dizi bölümü olarak harcanmış.
Bölüm 4: Mazey Day
Bu bölümün, Black Mirror felsefesine ve tarzına en uzak bölüm olduğunu düşünüyoruz. Serinin başından beri bize anlattığı şey, gelişen teknolojinin geleceği ve insanların onu kullanırken dönüştüğü çeşitli hallerdi. Ancak 2000’lerin başında geçen bu bölümün teknolojiyle ilgisi yok, insanlar da bugüne kadar gördüklerimizden farklı bir halde değiller. Başlangıçta ünlüleri taciz eden paparazzilerin yarattığı terör üzerinden ilerlerken ikinci yarıda basit bir korku filmine dönüşen bölüm için “ne gerek vardı?” diyoruz. Sezonun en kısa, en kolaya kaçan ve bizce en kötü bölümü olan Mazey Day’in konusu şöyle;
Hırslı bir magazin fotoğrafçısı olan Bo’nun hayatı, gizli ilişkisini ifşa ettiği bir Holywood yıldızının intihar etmesinin ardından alt üst olur. Diğer fotoğrafçı arkadaşları durumun O’nun suçu olmadığını söyleseler de Bo işi bırakır ve bir kahvecide çalışmaya başlar. Bu arada Çek Cumhuriyeti’nde film çekiminde olan genç yıldız Mazey Day, yorucu bir günün ardından setteki bir arkadaştan gelen uyuşturucu mantarı yer. Bu maddenin etkisindeyken sigarasının bittiğini fark ederek arabayla dışarı çıkar. Yolda bir kaza yapar, görmediği birine çarparak ölümüne sebep olur. Mazey kazadan paçayı sıyırır ama olayın travmasını atlatamaz. Sette başlayan arızaları artarak devam eder ve sonunda işten kovulur.
İki haftadır ortadan kaybolmuş olan Mazey’yi bulan kişiye 30.000 dolar verileceğini öğrenen Bo, ev arkadaşına olan birikmiş borcunu ödeyebilmek için paparazzilik işine geri döner. Araştırmaları sonucu Mazey’nin saklandığı evi bulur, pusuya yatar. Mazey hala kabuslar görmekte, yaşadığı geceyi unutamamaktadır. Ünlülerin bağımlılık terapisti Dr. Babich eve gelir. Mazey’ye bu durumun O’nun kontrolünde olmadığını söyler, birkaç günlüğüne bir rehabilitasyon merkezinde inzivaya çekilmesini önerir.
İnzivaya girmek üzere arabayla yola çıkan Mazey’i fark eden Bo, büyük bir iştahla arabayı takip eder. Şehir dışında ıssız bir yerdeki bir lokantada dururlar. Arabadan inen siyah takım elbiseli bir adam, Bo’nun lastiklerini keser, onlar yola devam ederken Bo restoranda mahsur kalır. Görevli ile sohbet ederken oraya en yakın tesisin bir rehabilitasyon merkezi olduğunu, hafta sonunda tesisin çok özel biri için boşaltıldığını öğrenir. Eski iş arkadaşı Hector’u arar, onun motosikletiyle tesise ulaşırlar. Hector’un motoruna yerleştirilmiş bir takip cihazı sayesinde, iki paparazzi daha oraya ulaşır. Mazey Day’in fotoğrafı için artık 4 avcı vardır.
İyi korunan tesise bir şekilde girerler. Mazey’nin bulunduğu kulübeye ulaşırlar. Dr. Babich ve siyah takım elbiseli adamın ayrıldığını gördüklerinde içeride yere zincirlenmiş olan Mazey’nin yanına girerler. Mazey yüksek ateşle titremekte ve acı çekmektedir. Arkadaşları fotoğraf çekmeye devam ederken Bo dayanamayarak Mazey’yi zincirlerinden kurtarır. Mazey gitmeleri için onlara yalvarır. Gökyüzünde dolunayın belirmesi ile Mazey bir kurda dönüşürken fotoğrafçılar dehşete düşer. Bo ve Hector ormana doğru kaçarken, arkadaşları kaçmakta gecikir ve ölür. Kurttan kaçış restoranda son bulur. Hector, restoran sahibi Terry, kasabanın şerifi ve diğer müşteriler de ölür. Sağ kalan tek kişi olan Bo, eline geçen silahla kurdu ağır yaralar. Yaralı kurt insana dönüşür. Acı çeken Mazey, Bo’ya kendini öldürmesi için yalvarır. Bo silahı Mazey’nin eline verir. Mazey kendini öldürürken Bo da fotoğrafını çeker.
Bazen ekran karşısında bir şey izlerken oyunculara kızıp neden söylemiyorsun şunu doğru dürüst diye çıldırırsınız ya, işte bu bölümde de öyle çıldırdığımız iki yer var; Mazey’yi zincirlerinden kurtarmaya çalışırlarken kurda dönüşmeden önce defalarca “lütfen gidin buradan, sadece gidin, gitmeniz gerekiyor” şeklinde sayısız cümle kuracağına, “kaçmazsanız öleceksiniz, zincirleri kırmayın, az sonra kurda dönüşeceğim” gibi şeyler söylese olay farklı gelişebilirdi. Ya da restorana kaçan Bo ve Hector, “yardım edin, birilerini çağırın” diye bağırıp şerifte şüphe uyandıracaklarına, “bir kurt saldırısına uğradık, çok tehlikeli” gibi şeyler söyleyip tehlikeye dikkat çekebilirlerdi. Tabii ki bunlar söylenmedi, Bo dışında herkes öldü. Bo, Mazey’yi silahla öldürmedi ama belki de gelecekteki hayatını garantiye alan milyon dolarlık son fotoğrafını çekti, ve nihayet bölüm bitti.
Üzerinde çok düşünülmemiş senaryosu ve klişelerle dolu hikayesiyle “Mazey Day” hakkında söyleyeceklerimiz bu kadar.
Bölüm 5: Demon 79 (Şeytan 79)
Bölüm, “Bir Red Mirror Filmi” diye açılarak bize en başta bir Black Mirror bölümü izlemeyeceğimizi gösteriyor, beklentimizi bu seviyede tutarsak epey eğlenceli bir hikâye izliyoruz.
Nida, 1979’un kurgu bir İngiliz kasabasında yaşayan Anglo-Hintli bir kadındır. Yaşadığı yerde yükselen ırkçılık, her alanda Nida’nın hayatını zorlaştırıp keyfini kaçırmaktadır. Sokakta yürürken insanların küçümseyen bakışları, evinin dış kapısının işaretlenmesi gibi şeylerin yanı sıra, çalıştığı giyim mağazasında müşterilerden, iş arkadaşından ve müdüründen zorbalık görmektedir. İşyerinin deposunda yediği öğle yemeğinin kokusu bile dert olunca, müdürü tarafından uyarı alır. Yemeğini yemesi için önerilen yer, aşağıda çok eski eşyaların bulunduğu tozlanmış bodrum katıdır. Nida orada yemeğini yerken küçük bir tılsım bulur, kazayla elini keserek kanatır ve kanı tılsımla birleşir. Bu birleşmenin etkisiyle, çaylak bir iblis olan Gaap serbest kalır ve Nida ile konuşmaya başlar. Orijinal görüntüsü çok korkutucu olduğu için Nida’nın sevdiği müzik grubu Boney M’in erkek üyesinin görünümüne dönüşür. Nida tılsımı etkinleştirdiği için 1 Mayıs’a kadar geçecek üç gün içinde üç kişiyi öldürmesi gerekmektedir yoksa kıyamet kopacak ve dünya yok olacaktır. Nida başta buna inanmaz ama Gaap, O’na olacakları gösterir.
Nida çok korkar, her yer ateş altındadır ve insanlar yanarak ölmektedir ancak Nida katil değildir ve birini öldüremeyeceğini söyleyerek panikle evden kaçar. Nehrin yanında köpeğini gezdiren bir adamla karşılaşır. Gaap adamın kötü biri olduğunu, kızını taciz ettiğini, böyle devam ederse kızın bunalıma girerek gelecekte 28 yaşında intihar edeceğini söyler. Nida bunları duyunca cesaretlenir ve elindeki tuğla ile adamın kafasına vurarak nehre düşmesine ölmesine neden olur.
İlk kurban verilmiştir. Ertesi gün ikinci aday belirlenir. Kasabada yaşayan ve geçmişte karısını öldürdüğü konuşulan Keith Holligan, ikinci kurban olacaktır. Nida’nın işi daha kolaydır. Gaap’ın önerisiyle bara giderek içki içer ve rahatlamaya çalışır. Barda karşılaştığı Keith’le birlikte O’nun evine giderler. Evden getirdiği çekiçle kafasına vurarak Keith’i öldürür. Evden çıkmaya çalışırken Keith’in kardeşi gelir ve Nida O’nu da öldürmek zorunda kalır. Toplamda üç kişiyi öldürmüş olsa da katil olan birinin kurban edilemeyeceği kuralı vardır ve iki cinayetten sadece bir tanesi sayılır. Nida’nın son bir kurban bulması gerekmektedir. Gaap iş yerindeki müdürü ya da arkadaşı Vicki’nin çok uygun adaylar olacağını söylese de Nida muhafazakâr parti temsilcisi Micheal Smart’ı seçer. Ertesi gün ilk kurbanın cesedinin ortaya çıkmasıyla olayları soruşturmaya başlayan ve ipuçlarıyla bir şekilde Nida’ya ulaşan Polis Müdürü Fisher, O’nun ifadesini alır. Nida çok başarılı bir şekilde yalan söyler. Yine de Fisher’ın şüpheleri vardır ve Nida’yı takip eder. Smart’ı öldürmek için akşam saatini bekleyen Nida eve dönüşünde arabasıyla yol alan adamı takip eder. Polis de peşindedir. Nida, Smart’ın arabasına arkadan çarparak kaza yapmasına sebep olur. Smart daha ölmemiştir, arabadan çıkar, Nida çekiçle kafasına vurarak işini tamamlamaya çalışır. Ancak Fisher yetişerek Smart’ın hayatını kurtarır ve Nida’yı da tutuklar. Nida ifadesinde her şeyi anlatır, tabii ki kimse O’na inanmaz. Nida endişelidir çünkü üçüncü kurban verilmemiş ve kıyametin kopmasına dakikalar kalmıştır. Cebinde buldukları tılsım eski haline dönmüştür. Saat 12 olduğunda dışarıdan duyulan gürültülere bakmak üzere polisler dışarı çıkar, nükleer bombalar patlatılmış, kıyamet başlamıştır. Nida yanında Gaap’ı görür. Gaap de görevinde başarısız olduğu için sonsuz boşlukta yok olmaya mahkûm olmuştur. Nida’ya yanında gelmesini teklif eder, birlikte sonsuz hiçliğe doğru el ele yürürler.
Bölümün başında da belirttiğimiz gibi hikâye bir Black Mirror değil de Red Mirror hikayesi olarak lanse edilmiş. Altıncı sezonun tümünde olduğu gibi burada da ana tema klasik Black Mirror ekseninden kaymış durumda. Yapımcı Charlie Brooker da bir demecinde ifade ediyor. Bu hikâye biraz korku, biraz cinayet biraz da doğa üstü şeylerin karışımı olduğu için farklı olmuş. Mirror yani ayna da kandan dolayı renk değiştirmiş, siyahtan kırmızıya dönmüş.
Tüm seriyi ele aldığımız zaman, birinci bölüm hariç tamamı kanlı bölümler olduğu için serinin tamamına Black Mirror yerine Red Mirror deseler pek de göze batmazdı. Neyse konumuza dönelim, bu bölüm bir ırkçılık hikayesi olarak başladı ancak bir yerden sonra kırılarak başka bir yöne doğru gitti. Bölümün adının Şeytan 79 olmasının aslında temelde hiçbir anlamı yok ancak sanıyoruz ki yapımcı bir gönderme yapmak istemiş. Dünya sinemasının kanlı korku filmlerinin yükselmeye başladığı yılların tam ortası 1979. Tabii bütün bunlar değil mesele, asıl mesele Gaap’ın gerçek olup olmadığı karmaşası. Nida zorbalığa maruz kalan yalnız bir kadın, bunu biliyoruz, yalnızlığı onu tam anlamıyla pasifize edilmiş bir güç haline getiriyor. Hikâye akarken zaman zaman onun şiddet eğilimli yanlarını “diyemedim ya” kurgusuyla izliyoruz. Örneğin kurbanlarından biri olan Keith’in kafasını tezgâha gömdüğü anı çok iyi hatırlıyorsunuz. Bunun gibi ipuçları bize Nida’nın içinde dışa vuramadığı bir vahşet hissi olduğunu gösteriyor. Yemek kokusu bahanesiyle onun bodruma gönderilmesi, bardağı taşıran son damla oluyor. Bundan sonra yaşananlar, Gaap ve onun gösterdiği her şey aslında gerçek de olabilir Nida’nın alter egosu da. Sonuçta siz bunu nasıl yorumlamak istiyorsanız bir seyirci olarak yönetmen o kararı size bırakmış. Aslında yaşananların Nida’nın beyninde cereyan eden şeyler olduğuna dair başka ipuçları da var. Mesela Nida bodruma indiği zaman bazı gazete parçaları bulur. Parçalarda ilk patronun mağazayı açma haberi, bir yangın ve ölen insanlar, kazayla ölen bir adam, kaybolan bir kadın ve 1 Mayıs kutlamaları ile ilgili haberler vardır. Ayrıca Nida’nın okuduğu “yaratıcı görsellik” isimli kitap ve televizyondan takip ettiği akşam haberlerinde maruz kaldığı nükleer savaş korkusu da var. Bütün bunları bir araya getirdiğimiz zaman ortaya çıkan büyük resim bize aslında tüm yaşananların Nida’nın beyninde olduğunu gösteriyor ancak atom bombalarının patladığı bir son sahne var ki işte orada beynimiz çorba oluyor. Günün sonunda izlediğimiz kurmaca bir fantastik hikâye, bizce öyle de olur böyle de… Bir de küçük bir not olarak, bu bölümden aldığımız “Death Note” hissiyatına da değinmeden geçmek istemedik.
Toparlamak gerekirse, bunca yıl beklemenin ardından Black Mirror yapımcılarının önümüze koyduğu şeyler kötü değildi, beşinci bölüm hariç. İncelememiz yayına hazırlandığı sırada beşinci bölüm hariç hepsinin puanı 7’nin üzerindeydi buradan izleyicilerin beğendiği anlamını çıkarabiliriz. Her ne kadar incelememizde bahsettiğimiz kurgusal sorunlar ve zorlama bölümler olsa da genel olarak biz de beğendik diyebiliriz. Şimdi bakalım yedinci sezon için kaç sene bekleyeceğiz tabii bunu şimdilik bilmiyoruz ancak son bölümde ipucu verilen Red Mirror konusunu göz önünde bulundurursak sonraki sezonlar biraz daha korku-gerilim tandansıyla ilerleyecek gibi görünüyor.