Guardians of the Galaxy Vol. 3 (2023) / Galaksinin Koruyucuları 3 – İnceleme

Marvel Sinematik Evreni’nin çoklu evrenler destanı kapsamındaki beşinci fazın ikinci filmi “Galaksinin Koruyucuları: Bölüm 3” gösterime girdi. Bu film ile seri sona eriyor yani Galaksinin Koruyucuları’na veda ediyoruz. Marvel’ın bundan sonraki yapımlarında ekipten bazı karakterleri izlemeye devam edeceğiz ama ekibi bir daha solo bir yapımda bir arada göremeyeceğiz. Özellikle baş kahramanımız Peter Quill nam-ı diğer Star-Lord geri dönecek, bu bilgi hayranlarla paylaşıldı.

Marvel evreninin yaramaz çocukları diyebileceğimiz Galaksinin Koruyucuları, çok uyumsuz görünseler de hikayeleri ilerledikçe duygusal olarak kurdukları bağ sayesinde izleyiciyi de etkileyerek maceralarının peşinden sürüklemeyi başarmıştı. İlk filmde ekibin bir araya gelişini izlemiştik. Alakasız tiplerin uyumsuzluklarından doğan uyumu tartışmasız tüm sinemaseverler çok sevmişti. Star-Lord’un beceriksiz çapkınlıklarının yanı sıra müthiş hırsızlık yetenekleri, Roket’in boyuna posuna bakmadan silahı kaptığı gibi ortamlara dalması, Groot’un “ben Groot” diye diye milleti hacamat etmesi, sıfır empati ve ironi yeteneğine rağmen koca yüreğiyle Drax’ın kötü adamların içinden geçmesi ve Thanos’un üvey kızlarından biri olan Gamora’nın insan üstü yetenekleriyle ekibe kattığı güç, onları bir anlamda yenilmez hale getirdi. Onlara “Paralel Uzaylı Avengers” desek pek de yanılmış olmayız sanıyoruz.

Marvel Sinematik Evreni filmleri her ne kadar kendi içlerinde bağımsız ilerliyor gibi olsa da genelde bir bütünlüğe bağlı olduklarını hepimiz çok iyi biliyoruz. İlk filmde de bu bütünlüğün bir parçasının peşinde olan bir hikâye izlemiştik. Star-Lord ve geri kalan herkesin peşine düştüğü bir küreydi filmin ana konusu. Tabii hepimiz sonradan anladık gerçeği; kürenin içinde Thanos’un taşlarından biri olan “sonsuzluk taşı” varmış. Bölümün tamamı bu taşın peşinde yaşananları anlattı ve bir yandan da ekibi tanıdık. İkinci filme geldiğimizde hikâye biraz daha genişliyor ve Star-Lord üzerinden devam ediyor. Aslında bir nevi Star-Lord’un kendi hikayesini anlatıyor da diyebiliriz. Babası Ego ve babadan bir anadan ayrı kardeşi Mantis ile tanışmasını izliyoruz. Tabii sonradan Mantis de ekibe katılıyor hatta Drax ile aralarında aralarındaki şapşal ilişki hepimizi gülmekten kırıp geçiriyor. İlk iki film hem genel evrenle hem de kendi içinde bağlantılar içerse de bir bütünlük arz etmiyordu. Üçüncü film de bu geleneği bozmamış. İlk iki filmle ve evrenle doğrudan bağlantısı olmasa da hikâye bütünlüğü açısından kurulan bağlar olduğunu görebiliyoruz. Bu durumu en net Gamora üzerinden gözlemliyoruz. Filmin başlarında ekipte Gamora’yı göremiyoruz, hatta o kadar göremiyoruz ki Star-Lord onun öldüğünden bile bahsediyor ve hatta kafasında o kadar öldürmüş ki Gamora’nın hasretinden kendini alkole vermiş, gündüz gözüyle küfelik oluyor resmen. Sonradan anlıyoruz ki aslında Gamora ölmemiş. Evren bütünlüğü içinde kronolojik sıraya göre bu film yayınlanan en son film olduğu için önceki olaylardan doğrudan etkileniyor. Az önce de bahsettiğimiz gibi Galaksinin Koruyucuları’nın ilk filmi “sonsuzluk taşını” konu alıyordu ve hepimizin bildiği gibi sonsuzluk taşı da 2019 yılında yayınlanan “Avengers: End Game” filmindeki olayları doğrudan etkiliyor. Özetle End Game’de yok edilen yüzde elli içinde Gamora da varmış ancak geri dönen Gamora ne yazık ki başka bir evrenden gelmiş ve Star-Lord ile aralarında olan biten hiçbir şeyi hatırlamıyor. Gamore ile Star-Lord’un umutsuz ilişkisini üçüncü film boyunca bir komik detay olarak izliyoruz ancak ne yazık ki bir sonuca vardıramıyoruz. Uzun bir süre Gamora’nın kızgınlıktan Star-Lord’u ghostladığını düşünüyoruz ancak filmin ilerleyen dakikalarında olayın ghostlamakla falan alakası olmadığını net bir şekilde anlıyoruz. Hatta bir ara Star-Lord Gamora’nın gazıyla, Gamora’nın kardeşi Nebula’ya da yürüyor ancak yüz bulamıyor.

Galaksinin Koruyucuları Bölüm 3, serinin yönetmeni ve senaristi James Gunn’ın Marvel için yazdığı ve çektiği son film, bu yüzden filmin gerçek anlamda bir imza niteliğinde olacağını bekliyorduk. Gunn, yapım aşamasındayken son derece duygusal bir filmin geleceğinin sinyallerini vermişti ki öyle de oldu. Gunn, Aralık 2022 itibariyle rakip firmaya transfer olarak DC’nin başına geçti. Eğer yapımlar yetişirse önümüzdeki yıl itibariyle Gunn’ı DC için yaptığı filmlerde takip etmeye devam edeceğiz.

Gelelim Galaksinin Koruyucular 3’ün konusuna; Film tam anlamıyla Roket’in hikayesini temel alıyor. Ekip, genel merkezleri olan Knowhere’de sakin bir yaşam sürmektedir, bir nevi galaksiye denge gelmiştir ve yapacak pek işleri yoktur ta ki Sovereign’li Adam Warlock’un bodoslama dalarak Roket’i yaralamasına kadar…  Ortalık bir anda savaş alanına döner, kan gövdeyi götürür, Warlock püskürtülür ancak Roket çok ağır yaralanmıştır. Tüm ekip bir araya gelir, O’nu kurtarmaya çalışırlar ancak Roket bir tür android olduğu için bu iş çok da kolay olmayacaktır. Roket’in kurtarılma sürecinde flash-back sahnelerinde Roket’in nasıl Roket olduğunu aşırı duygusal dokunuşlar eşliğinde görürüz.

Rocket, Dünya’da Kuzey Amerika’da bir vahşi yaşam merkezinde doğmuş bir rakundur. Ancak O ve O’nun gibi birçok yavru rakun “High Evolutionary” tarafından kaçırılarak bir gemiyle uzaya götürülür. Kendisi gibi genetik ve sibernetik olarak test edilmiş başka üç hayvanla birlikte bir kafese kapatılır ve yasadışı genetik ve sibernetik deneylere tabi tutulur. Rocket bir şekilde kafesten kaçmayı başarır ve arkadaşlarını da kurtarır ancak arkadaşları son anda High Evolutionary tarafından öldürülür. Bu duruma çok sinirlenen Roket, arkasında büyük acılar bırakarak tamamen kaçmayı başarır ancak High Evolutionary asla pes etmez çünkü Roket onun yaratmayı başarabildiği en akıllı varlıktır. Roket yakalanmalı, beyni incelenmeli ve O’nun zekâsı yeni yaratılacak olan üstün ırka aktarılmalıdır. Bu süreçlerin tamamı kelimenin tam anlamıyla bir dram olarak yansıtılıyor beyaz perdeye. Bebek bir rakunun üzerinde yapılan acımasız deneyler ve bu deneyler sonucunda O’nun bir ölüm makinası haline dönüşmesini seyirci olarak bizler de acı çekerek izleriz. Tabii bu arada bütün bu deneyler ve testler sadece Roket’in değil onlarca hayvanın üzerinde de uygulanır. Her ne kadar en zekileri Roket olsa da acı çeken bir tek O değildir. Roket’i yakalaması için Adam Warlock’u Knowhere’e gönderen de bizzat High Evolutionary’nin kendisidir.

Peki High Evolutionary kim? Asıl adı Herbert Edgar Wyndham olan dünyalı bir genetik mühendisi olan Evolutionary özetle kafayı mükemmel ve kusursuz bir ırk yaratıp onlarla bir evren inşa etmeye çalışan kafayı yemiş bir kötüdür. Kelimenin tam anlamıyla tanrıcılık oynamakta ve kusursuz ırkı yaratmak için defalarca cana kıymış, gezegenler yok etmiş ve yine yeni yeniden denemeler yapmış kötü bir dâhidir. Bizimle ilgili kısmı da az önce bahsettiğimiz gibi mükemmele yakın yarattığı ve elinden kaçırdığı Roket’i ele geçirmeyi kafaya takmış olmasıdır. Filmin tamamı onun Roket’i ele geçirmeye çalışması ve ekibin Roket’i koruyarak hayata döndürmesi arasında geçen savaşa odaklanıyor. Günün sonunda ne oluyor, tabii ki mutlu son… Mutlu son, ancak bu sonun birkaç da mutsuz sonu var ki bunlardan biri yine incelememizin başında bahsettiğimiz Star-Lord ve Gamora’nın kavuşamaması, ekibin dağılması ve nihayetinde Galaksinin Koruyucuları serisinin sona ermesi. Seri sona eriyor ancak Star-Lord ve diğer karakterleri, gelecekteki Marvel yapımlarında izlemeye devam edeceğiz.

Filmin yapım aşamasında yönetmen James Gunn’ın duygusal bir film olacağını söylediğinden bahsetmiştik. Rakun Roket’in ve arkadaşlarının yaşadıkları, seyirciyi son derece derinden etkiliyor. Bununla birlikte Star-Lord, Drax ve diğer karakterlerin şapşallıkları da bir o kadar gülmekten kırıp geçiriyor. James Gunn tam anlamıyla manik-depresif bir film yapmış desek yanlış olmaz. Biz çok eğlendik, özellikle filmin müzikleri ilk iki filmde olduğu gibi mükemmeldi hatta üçüncü filmin müziklerinin ilk iki filme göre daha güzel olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Gunn son filminin üzerinde hem senaryo hem yönetmenlik hem de müzik seçiminde son derece hassas ve ciddiyetle çalışmış. Filmin sonunda bir aksiyon sahnesi var ki oldukça heyecan dolu ve yorucuydu. Yaklaşık 5-6 dakika süren sekans boyunca çok eğleniyor ve yoruluyoruz. Marvel filmlerinin özelliklerinden biri de filmlerin biraz karışık başlaması, olayların fazla düğümlenmesidir. Bu filmin de başında biraz düğümleniyor ama çözülmesi fazla zaman almıyor. Yani fazla kafa yormadan üzüyor ve yanı sıra eğlendiriyor. Hikayesi, görselliği, müzikleri ve sonuyla bir bütün olarak ele aldığımız zaman son derece tatmin edici ve güzel bir film olmuş Galaksinin Koruyucuları: Bölüm Üç. Hatta üçlemenin en iyi filmi olduğunu söylememizde bir sakınca görmüyoruz. Her ne kadar iyi-kötü kavramı biraz göreceli olsa da herkesin bu konuda aynı fikirde olduğu konusunda şüphemiz yok. Seriyi 3-1-2 şeklinde sıralayabiliriz.

Duygusal anları, gülmekten kırıp geçiren sahneleri, seyirciyi yerine yapıştıracak kadar eğlenceli aksiyonu ve mükemmel müzikleriyle sinematik evrenlerimizde güzel bir yer edinen “Galaksinin Koruyucuları: Bölüm 3” film incelememiz bu kadar. Bir sonraki incelememize kadar sinemayla kalın, BiDünyaFilm’den ayrılmayın.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir