The Midnight Club Devam Etseydi İkinci Sezonda Neler Olacaktı?
Netflix’in “The Haunting: Tepedeki Ev” ve “Bly Malikanesi” gibi sevilen korku dizilerinin yapımcısı Mike Flanagan’ın yine Netflix için hazırladığı “The Midnight Club” dizisi Ekim ayında yayınlanmıştı. Flanagan’ın takipçileri Midnight Club’ın ilk iki dizi karşısında hafif kaldığını düşünse de yeni karakterleri ve hikayelerini sevdi. Dizi bir bölümde en fazla korkutucu sahneye yer vererek Guinness Rekorlar Kitabı’na girmesiyle de çok konuşuldu. Birinci sezon finalinde, yarım kalan hikayeler ve cevaplanmamış sorular ikinci sezonun kesin geleceğini haber veriyordu.
Ancak 1 Aralık’ta yapımcı Mike Flanagan’ın Amazon Studios ile anlaşarak burası için yeni projeler üreteceğini açıklamasından hemen bir gün sonra Netflix de Midnight Club’ın devam etmeyeceğini duyurdu. Bu beklenmedik gelişme yapımcıyı da çok üzmüş olacak ki internette paylaştığı yazıda ikinci sezon olsaydı hikâyenin nasıl ilerleyeceğini anlatarak izleyicilere bazı soruların cevaplarını verdi.
Önce hikâyeden kısaca bahsedelim. The Midnight Club, Amerikalı yazar Christopher Pike’ın aynı isimli romanından uyarlanmış. Dizi ölümcül hastalığa yakalanarak ömürlerinin sonlarına yaklaşmış olan genç insanların bir araya geldiği bir bakımevinde geçiyor. Bu tuhaf evin sakinleri her gece kütüphanede toplanıp sırayla birbirlerine korku hikayeleri anlatıyor. Dizinin her bölümünde bir hikâyeyi dinleyip izlerken bir yandan da kahramanlarımızın yaşadıklarına şahit oluyoruz. Gençlerin birbirlerine verdikleri bir de söz var. İçlerinden ölüp giden herkesin öte taraftan bir işaret göndermesini bekliyorlar. Zaman içinde ölmüş gitmiş arkadaşlarından işaret beklerken bakımevinde korkunç ve doğaüstü şeylerle de karşılaşıyorlar. Sezon sonu itibariyle ne olduğunu anlamadığımız, ortada kalan birçok gizemi ve eğer yayınlansaydı ikinci sezonda neler olacağını yapımcı-yönetmen Flanagan’ın cümleleriyle sizinle paylaşıyoruz;
Sezonun ilk bölümü Amesh’in hikayesi ile başlayacaktı. Hastalığı ilerleyen Amesh içlerinden ölüme en yakın olanı. Ölüme yaklaşırken Amesh ile Natsuki’nin aşkına odaklanacaktık. İlonka, Julia Jayne tarafından kandırılıp kullanılmasının etkilerinden kurtulmaya çalışırken Kevin’a olan aşkı büyüyecek ve birbirlerine daha çok bağlanacaklardı. Bir yandan Kevin’ın da hastalığı ilerleyecekti. İlonka Kevin’ı hayata bağlamak ve daha uzun süre yaşamasına yardım etmek için başka bir hikâye daha anlatacaktı. Bu da yine yazar Christopher Pike’ın “Remember Me” isimli kitabında anlatılan, balkondan aşağı itilerek düşen, hayalet olarak uyanan ve kendi cinayetini araştıran bir kızın hikayesi. Bu hikâye beş bölümde anlatılacak, bu sürede İlonka da ölümünün yaklaştığını fark edip bununla yüzleşerek kendini ölümden sonra bir hayalet olma ihtimaline kaptıracaktı. Bu hikâye anlatılırken farklı olarak hikayenin baş kahramanını izlerken anlatıcı İlonka’yı değil, öte dünyaya uğurlamış oldukları arkadaşı Anya’yı görecektik. Böylece İlonka kaybettiği arkadaşı Anya’yı bir hayalet olarak da olsa geri getirmiş olacaktı.
Beni Hatırla hikayesi anlatılırken paralel olarak Amesh giderek kötüleşecek ve kaçınılmaz sonla yüzleşecekti. Ölümünden hemen önce odasında ilk sezondan tanıdığımız hizmetliyi görecek, hizmetli Amesh’e rahatlatıcı bir şeyler söyleyecekti. Son anlarında GÖLGE gelerek Amesh’in üzerine inecek ve Amesh ölecekti. Böylece GÖLGE’nin ölüm olduğu düşüncesi pekişecekti.
Grup Amesh’in kaybıyla baş etmeye çalışırken bakımevine yeni bir hasta gelecekti. Bu kişi İlonka’nın oda arkadaşı olup Anya’nın yatağında yatacaktı. Tıpkı ilk geldiğinde Anya’nın kendisine davrandığı gibi İlonka da yeni arkadaşına soğuk davranacaktı ancak sezon boyunca arkadaşlıkları ilerleyecek iyi dost olacaklardı. Yeni kız da klübe katıldığında ilginç bir şey olacak; Cheri bir hikaye anlatacaktı, muhtemelen canavarlı bir hikaye.
Amesh’in gidişiyle kalbi kırılan Natsuki de uzun süre dayanamayacak, o da ölümü tadacaktı. Aynı Amesh gibi gitmeden önce hizmetliyi görecek, onunla konuşacak sonra da GÖLGE’nin gelmesiyle her şey sonlanacaktı.
Aids hastası olan Spence için işler farklı gelişecekti. 90’larda HIV virüsü ile ilgili yaşanan olumlu gelişmeler Spence için bir tedavi şansı yaratacak ve tedavinin olumlu sonuç vermesiyle hastalığı “ölümcül” olmaktan çıkacaktı. Böylece Spence ilk sezonda Sandra’nın yaptığı gibi Brightcliffe’ten ayrılacak, hastalığını yönetmek ve hayatının geri kalanını yaşamak için yola çıkacaktı.
Biraz da çözüm bekleyen gizemlerden bahsedelim. Mesela Dr. Stanton, dövmesi ve peruğu. Dr. Stanton aslında Paragon tarikatının lideri Aceso’nun kızı Athena. İlk sezonda İlonka’nın bulduğu günlüğün sahibi de O. Gençliğinde tarikatın bir parçası olsa da sonradan annesine sırt çevirmiş ve çocukların oradan kaçmasına yardım etmiş. Dövme, tarikata dahil olduğu gençlik yıllarında yaptırdığı bir şey. İlonka’nın ağaçlara kazınmış halde gördüğü harfler G.B. de doktorun adı ve kızlık soyadının baş harfleri. (Georgina Ballard) Georgina zamanla annesinin dönüştüğü kişiden ve tarikatın vahşetinden iyice nefret etmiş. Annesinin gidişinden sonra kendisine miras kalan malikaneyi alıp hayatı kutsayan bir yere dönüştürmek istemiş ve bakımevini kurmuş. Bu arada ölümcül hastalıklarla başa çıkmaya çalışan gençlere yardım etmeye çalışırken kendisi de kansere yakalanmış ve O da hastalıkla mücadele ediyor. Kullandığı peruk da kemoterapiyle saçlarını kaybetmesi yüzünden. İlerleyen bölümlerde o da tedavi olacak ve hastalığı yenecekti.
Sezonun sonunda önce Kevin ardından da İlonka ölecekti. İlonka ölürken hizmetli ile konuşacak ve bir şey fark edecekti. O’nu hastalardan başka kimse görmüyordu. Ölmeden önce yanlarına gelip onlara şefkatli sözler söylüyordu. O ölümdü, GÖLGE değil. Peki GÖLGE neydi?
GÖLGE fikri için de Beni Hatırla hikayesinden ilham alınmış. Ölüp hayalete dönüşen kızı da hikâyede bir gölge takip ediyormuş. Çok korkmasına rağmen GÖLGE O’nu yakaladığında aslında korkacak bir şey olmadığını anlamış. GÖLGE herkesin kendisiymiş aslında. Hayatlarının son anlarında yüzleştikleri ve kendilerini diğer tarafa geçişe hazırlayan bir kavrayış anıymış. Herkes bu anlayışı farklı yaşıyor. Mesela Anya GÖLGE’yi gördüğünde kendisi için alternatif bir yaşam hayal ediyor ama orada da mutlu olamayacağını görerek ölümü kabulleniyor. Kevin ve İlonka da ölürken GÖLGE ile buluşuyor ve dizinin son gizemi de çözülüyor; Katarakt Kadın ve Ayna Adam.
Daha önce eski bir gazete küpüründeki haberde gördüğümüz adam Brightcliffe Malikanesi’ni inşa eden Stanley Oscar Freelan, yanındaki de eşiydi. Stanley hastaydı, yavaş yavaş ölüyordu. Deniz havasının faydalı olacağı umuduyla uçurumun kenarındaki bu evi inşa etti. Bu plan işe yaradı ve umduğundan uzun yaşadı ancak karısı bunama hastalığına yakalandı. Koridorlarda dolaşıp kocasını arıyordu (Sevgilim!) Yemek yemeği unutuyordu (Açlıktan ölüyorum…) En sonunda da bodrumdan ayrılmak istemiyordu. Stanley bununla başa çıkamadı ve karısının bodrumda rahat edebilmesi için duvarlara orman, tavana da gökyüzü resimleri çizerek boyadı. Hastalığın etkilerini azaltacak bir yöntem olarak yere bir labirent çizdi, karısının bu labirentte yürümesi hastalığına iyi geliyordu. Tüm bunlara rağmen bodrumda sürekli yaşaması zamanla karısının gözlerini hasta etti ve korkunç kataraktlar oluştu.
Ancak ikisinin aşkı hiç bitmedi. Onlar ruh eşiydi. Ölümden sonra her yaşamda birbirlerini yeniden bulup bir araya geldiler. Bu yaşamlarında İlonka Stanley’nin, Kevin da karısının ruhunu taşıyordu. O yüzden İlonka aynaya baktığında Stanley’i, Kevin’a baktığında da Katarakt kadını görüyordu. İlk karşılaşmalarında İlonka’nın Kevin’a “Seni tanıyor muyum?” diye sorması, birbirlerine tanıdık gelmeleri de bu yüzden. Gördükleri bu iki yaşlı insan aslında hayalet değil, geçmiş yaşamlarından kesitlerdi.
İlonka ölmek üzereyken gelen GÖLGE O’na kendisinin ve Kevin’ın kim olduğunu hatırlatacaktı. İlonka korkacak bir şey olmadığını görecek ve sevgilisiyle başka bir hayatta buluşmak üzere bu dünyayı terk edecekti. Sonunda bu hikâyeyi kütüphanede anlatan Cheri’yi ve masada toplanmış yeni Gece Yarısı Klübü üyelerini görecektik ve dizi bitecekti.
Tüm bunları öğrendikten sonra ilk sezonu tatmin etmeyen, havada kalmış gibi görünen diziye keşke ikinci sezon şansı verilseydi diyoruz. Burada bir çırpıda okuyup geçtiğimiz detayları her bölümde azar azar vererek gerilim ve heyecanı arttırıp sonra birer birer çözülürken izleyiciye nasıl keyif vereceğini az çok hayal edebiliyoruz. Gözümüzle görmek çok daha iyi olurdu ama en azından kafamızda canlandıracak kadar hikâyeyi sonlandırmış olmak da bir teselli. The Haunting serilerinin ve Mike Flannagan’ın dram ağırlıklı korku tarzının seveni olarak bundan sonra kendisini Amazon için yapacağı işlerde takibe devam edeceğiz.